İçeriğe geç
Anasayfa » Yazılar » Miras Hukuku

Miras Hukuku

    MİRAS NEDİR?

    -Bir kimsenin ölümü ile birlikte terekesinde var olan değerlerin mirasçılara geçmesini düzenleyen özel hukuk ilişkisini ifade eder.

    MİRAS BIRAKAN(MURİS) KİMDİR?

    -Ölümü ile birlikte terekesi dağıtılan kişiyi ifade eder.

    -Miras bırakan sıfatını sadece gerçek kişiler kazanabilir.

    – Muris de denilmektedir.

    MİRASÇI NEDİR? KİMLER MİRASÇI OLABİLİR?

    -Miras bırakanın terekesi üzerinde hak sahibi olan kişidir.

    -Mirasçı sıfatına sahip olan kişi hem gerçek hem tüzel kişi olabilir.

    -Gerçek kişiler hem yasal hem atanmış mirasçı olabilir. Ancak tüzel kişiler (devlet hariç) sadece atanmış mirasçı sıfatına sahip olabilirler.

    – Devlet, ölümü ile birlikte mirasçısı bulunmayan kişinin MK m.501’e göre yasal mirasçısıdır.     

                                                              MİRASÇI     

    YASAL MİRASÇI NEDİR?ATANMIŞ MİRASÇI NEDİR?
    -Kanun gereği bu sıfatı kazanırlar.  -Miras bırakanın iradesiyle bu sıfatı kazanırlar.
    -Kan hısımları              -Miras bırakanın ölmeden önce yapacağı vasiyetname veya miras sözleşmesi ile atanır.
    -Sağ kalan eş 
    -Devlet 

    TEREKE NEDİR?

    -Miras bırakanın ölümü ile geride bıraktığı aktif ve pasif mal varlığı değerlerinin tümüdür.

    -Miras bırakanın mal varlığında bulunan fakat terekesinde bulunmayan hukuki ilişkiler de olabilir. Örneğin; Türk Medeni Kanunu m.797 intifa hakkı,  Türk Medeni Kanunu m. 823 oturma hakkı gibi bazı haklar miras bırakanın mal varlığında bulunmakla birlikte, terekede değildir ve bu nedenle de intikale elverişli değildir.

    -Miras bırakanın mal varlığında bulunmayan fakat terekede yer alan hukuki ilişkileri de vardır. Örneğin; Türk Medeni Kanunu. m.699 denkleştirmeye tabi mallar ve Türk Medeni Kanunu m. 236′ ya göre artık değere katılma alacağı gibi bazı haklar, miras bırakanın mal varlığında değildir ancak terekeye dahildir bu nedenle de intikale elverişlidir. Bununla birlikte terekede yer almayan ama mirasçının ölüm sebebi ile doğrudan doğruya şahsında doğan haklar da bulunmaktadır. Örneğin; dul ve yetim aylığı, destekten yoksun kalma tazminatı gibi haklar bunlara örnek olarak sayılabilir.

    -Terekenin değeri miras bırakanın ölüm anına göre belirlenmektedir.

    MİRASÇILIK NASIL BELİRLENİR, ZÜMRE SİSTEMİ NEDİR?

    Türk hukukunda miras bırakanın ölümü geride kalan mirasçılarını belirlemek için kullanılan sisteme zümre sistemi denir. Hukukumuzda Zümre sayısı üç tanedir.

    1. ZÜMRE : Medeni Kanun madde 495 uyarınca ,” Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun alt soyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.”

              1. Zümre başı olmayan zümredir.

              1. Zümre  aşağıya doğru sınırsızdır.

     2. ZÜMRE: Medeni Kanun madde 496′ ya uyarınca ” Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır. Bir tarafta hiç mirasçı bulunmadığı takdirde, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.”

               2. Zümrede miras bırakanın anne, babası ve kardeşleri, kardeş çocukları yer alır.

               2. Zümre aşağıya doğru sınırsızdır.

    3. ZÜMRE: Medeni Kanun madde 497′ ye göre, ”  Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar, eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır. Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır. Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır”.

           3.zümrede miras bırakanın amcası, halaları, teyzeleri ve onların alt soyları bulunur.

           3.zümrede  eşin varlığı alt soyun zümre başına halef olması kuralını sadece zümre başları                         çocukları ile sınırlamaktadır.  Medeni Kanun madde 497 maddesinin 2. Fıkrasına göre,  ”Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması hâlinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları hâlinde onların payları diğer tarafa geçer.”

    ZÜMRE SİSTEMİNİN ANA PRENSİPLERİ

    1-) Mirasçı sıfatına sahip olmak için yukarıda zikredilen zümreye dâhil olunması gerekmektedir. Bu zümre sistemleri genelde kan hısımlığı esas alınarak düzenlenmiştir. Ancak bazı durumlarda kan hısımlığı olmasa da dahi zümre sistemine girilebilmektedir. Evlatlık ve evlatlığın alt soyunun mirasçı olması bu duruma örnek olarak verilebilir.

    2-)  Mirasçı sıfatına sahip olmanın kan hısımlığına dayandığı durumlarda, bu zümre sistemleri kan hısımlığına dayandığı için, kayın hısımları yasal mirasçı olamazlar.

    3-) Bir önceki zümrede mirasçı bulunması, bir sonraki zümrenin mirasçılığını engeller. Bir zümrede tek bir mirasçının varlığı mirasın bir sonraki zümreye intikalini önler.

    4-) Zümre içindeki ön sıradaki mirasçılar, bir alt sıradaki mirasçıların mirasçılığını engeller. Örneğin miras bırakanın oğlu hayattaysa ve mirasçı sıfatına haizse miras bırakanın torunu mirasçı olamaz.

    5-) Zümre başları ya da kök başına alt soy haleftir.

    6-) Miras birinci zümrede kök başlarına ikinci zümrede ve üçüncü zümrede zümre başlarına eşit olarak paylaştırılır.

    7-) İkinci ve üçüncü zümrede miras ana ve baba hattı olarak ikiye ayrılmaktadır.

    😎  Üçüncü zümrede zümre başı mirasbırakandan önce ölmüş olmaları halinde alt soyun onlara halef olacağı kuralına MK madde 497/5 ve madde 499 maddenin 3. Bendi sınırlama getirmektedir.  Üçüncü zümrede zümre başının miras bırakandan önce ölmüş olması durumunda mirasın halefiyet yoluyla alt soya geçmesi ancak miras bırakanın sağ kalan eşinin bulunmaması halinde söz konusu olmaktadır. Eğer eş sağ ise ve zümre başlarının tümü miras bırakandan önce vefat etmişse sadece zümre başlarının çocukları yani miras bırakanın amcası, dayısı, halası ,teyzesi mirasçı olabilir. Onların da ölmüş olmaları durumunda sağ kalan eşin varlığı halefiyetin devam etmesini engeller.

    EVLİLİK DIŞI DOĞAN ÇOCUKLARIN MİRASÇILIĞI

    – Medeni Kanunun 498. Maddesi gereği evlilik dışı hısımların baba yönünden mirasçı olabilmeleri için tanıma ya da hâkim kararı olması gerekmektedir. Yoksa mirasçı olamazlar.

    – Eski Medeni Kanunun 443. maddesinde sahih olmayan nesep bağı kurulmuş olsa bile bu çocuklar aleyhinde bir hüküm içermekteydi. Eski M.K m. 443′ e göre sahih olmayan nesepli çocuk babasının sahih nesepli olan çocuklarına oranla yarı pay almaktaydı. Ancak bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Yeni Medeni Kanununda, ” Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.” şeklinde düzenlenerek sahih olmayan nesepli çocukların da tanıma veya hakim kararı ile sahih nesepli çocuklar gibi tam pay alması sağlanmıştır.

    T.C. YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ 20.01.2011 TARİH, 2010/5402 ESAS, 2011/171 KARAR SAYILI İLAMI;

     ” …Somut olaya gelince; miras bırakan H. 01.02.1988 yılında vefat etmiş ve nüfus kayıtlarına göre resmi nikahlı eşi H. ve çocukları geride kalmıştır. Miras bırakanın mirasçılarını gösterir Ümraniye 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2005/522 E. 2005/26 K. ilamıyla mirasçılık belgesi alınmıştır. Davacı; miras bırakanın nikahsız eşi F. ile evliliğinden 1930 yılında dünyaya geldiğini, babası yerine amcasının nüfusunda kayıtlı olduğunu, gerçek babasının miras bırakan olduğunu ileri sürerek tanık dinletmiştir. Miras bırakanın nüfus hanesinde davacının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece dinlenen tanık beyanlarına göre, miras bırakanın, davacının babası olduğu benimsenerek önceki mirasçılık belgesinin iptaline karar verilmiştir.

    Mirasın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanunu’nun 443. maddesine göre, nesebi sahih olmayan kişilerin baba yönünden mirasçı olabilmeleri ancak babalarının kendilerini tanımış veya babalığa hükmedilmiş olmasına bağlıdır. Dosyamızda davacının miras bırakan tarafından tanınması veya mahkemece babalığa hükmedilmesi söz konusu olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, davalılar tarafından yatırılan peşin temyiz harcının istek halinde ilgililerine iadesine, 20.01.2011 gününde oybirliği ile karar verildi. ‘‘ , şeklindedir.

    EVLATLIK ,  EVLAT EDİNENE MİRASÇI OLABİLİR Mİ?

     Medeni Kanunun 500. Maddesi uyarınca,  ”Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder.”

    -Kan hısmı olmayıp zümre mirasçı olan kişiler sadece evlatlık ve alt soyudur.

    -Evlatlık ve alt soyunun evlat edinene mirası olması için evlat edinenin ölümü anında evlatlık ilişkisinin geçerli olarak kurulmuş ve devam ediyor olması gerekmektedir.

    -Evlatlık evlat edinene mirasçı olmuş olsa bile kendi ailesine olan mirasçılığı devam eder.

    -Medeni Kanunun 500. Maddesinin ikinci bendi uyarınca, ”Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar.”

     – T.C. YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ 11.01.2016 TARİH, 2015/5616 ESAS, 2016/52 KARAR SAYILI İLAMI;

    ” Evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olacağından evlatlığın daha önce vefat etmiş olması onun altsoyunun evlat edinenin mirasçısı olmasına engel teşkil etmez. Bu nedenle muris ……….’ün yasal mirasçısı konumunda bulunan …’ün davacı sıfatı bulunduğu gözetilerek davanın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” şeklindedir.

    EŞİN MİRASÇILIĞI VE MİRAS PAYI ORANI NEDİR?

    – Eş zümre mirasçısı değildir. Sağ kalan eş her zümre ile birlikte mirasçı olur.

    – Eşin varlığı devletin mirasçı olmasını engeller.

    Türk Medeni Kanunun 499. Maddesinde eşin mirasçılığı şu şekilde düzenlenmiştir ; ”Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

    1. Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

    2. Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

    3. Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.”

    – Eşlerden birinin ölümü ile birlikte evlilik kendiliğinden sona erer. Sağ kalan eşin, edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı hakkı bulunmaktadır. Sağ kalan eşin katılma alacağı, terekeden karşılanır. Zira katılma alacağı miras bırakanın borcu niteliğindedir. Bu nedenle terekeden indirilmesi gerekir. Özetle, sağ kalan eşin katılma alacağı terekeden karşılandıktan sonra mirasçılık sıfatı sona ermemektedir. Sağ kalan eşin, terekeden miras payı alacağı devam edecektir.

    T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ 28.02.2017 TARİHİ, 2015/11423 ESAS, 2017/2742 KARAR SAYILI İLAMI;

    Mal rejiminin tasfiyesi sonucunda belirlenecek katkı payı alacağı ve katılma alacağı, terekeye ait borç olup, mirasçıların miras paylaşımından önce ödenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Terekeye ait borç ödendikten sonra kalan miktar, mirasçılar arasında miras payları oranında paylaşılır. Tereke borçlarından bu sıfatını kaybetmemiş tüm mirasçılar, kişisel olarak (4721 s.lı TMK 599/2 m) ve müteselsilen (TMK 641 m) sorumludurlar. Her ne kadar, davacı sağ eş Necati temyize konu davayı terekenin alacaklısı sıfatıyla açmış ise de; davacı da dahil davanın tarafları, ortak miras bırakan R.’nin mirasçısıdırlar ve tereke borçlarından yukarıda açıklanan kanuni düzenlemeler çerçevesinde hepsi de sorumludurlar. Taraflarca, mirasçılardan her hangi birinin mirasçılık sıfatını yitirdiği (4721 s.lı TMK 511 vd, 578 vd, 605 vdm.leri) iddia edilip kanıtlanmamıştır.

    Tüm bu açıklamalar nedeniyle, davacı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle talep ettiği terekeye ait borç sayılan alacak miktarından, davanın mirasçılar arasında görülmesi nedeniyle, davacı da dahil bütün mirasçılar miras payları oranında sorumludurlar. Mahkemece, hesaplanan alacak miktarından davacı sağ eşin miras hissesi oranındaki miktar düşülmek suretiyle kalan kısımdan davalıların miras payları oranında sorumlu tutulmaları gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde alacağın tamamının birleşen dosya davalılarından tahsiline karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.” şeklindedir.

    DEVLET HANGİ DURUMLARDA MİRASÇI SIFATINA SAHİP OLUR?

    – Türk Medeni Kanunun 501. maddesi, ” Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer.”  şeklindedir.

    – Miras bırakanın yasal ve atanmış mirasçısı bulunmadığı durumlarda devlet mirasçı olmaktadır.

    – Yasal mirasçı bulunup bulunmadığının tespiti Türk Medeni Kanunu madde 594 e göre yapılmaktadır. Anılan madde hükmüne göre ölenin son yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesinde bir ay arayla iki defa ilan verip, son ilan tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ilgililerin başvurması istenir.  Bu bir yıllık süre içinde mirasçı ortaya çıkmazsa tereke devlete teslim edilmektedir.

    – Devlet mirasçılık sıfatını bir yıllık süre sonunda değil ölüm anında kazanmaktadır.

    MİRAS HUKUKU’NDAN KAYNAKLI DAVALAR HANGİ MAHKEMEDE GÖRÜLÜR?

    Miras hukukundan kaynaklanan davalara bakmakla yetkili olan mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.

     UYARI:

    Miras Hukuku; yasal mirasçı, atanmış mirasçı, zümre sistemi, evlatlık bağı, vasiyetname, mirastan feragat gibi birçok başlık altında incelenmektedir. Bu nedenle yapısı itibariyle uzmanlık gerektiren bir alandır. Miras Hukuku’na ilişkin sürecin takibinde herhangi bir hususun atlanması ileride ciddi hak kaybına yol açabilecektir. Bu nedenle, Miras Hukuku’na ilişkin sürecin mutlaka miras hukukunda uzman bir avukat refakatinde takip edilmesini önermekteyiz.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir